10 eylül dergisi kapaklarndan oluşan kolaj

Sayı 6 Şubat 1990 8’lerin yurtdışındaki sosyalistlere çağrısı ile düzenlenen Bocholt’taki birlik tartışmalarından kesitler

8’lerin yurtdışındaki sosyalistlere çağrısı ile düzenlenen Bocholt’taki birlik tartışmalarından kesitler

Oya Baydar, İ. Demir, E. Erkiner, A. Kaçmaz, V. Sarısözen, O. Silier, S. Tanilli, B. Uluer'in ortak (sekiz'ler diye anılan) imzalı çağrılarıyla; 17-18-19. Kasım. 1989 tarihlerinde Bocholt'da 8'lerce davet edilen 60 kişiden, %40 ila %45 dolaylarındaki bir katılımla gerçekleştirilen birlik tartışmaları düzenlendi.

Toplantıya, 8'lerin (S. Tanilli hariç) 7'sinden başka; 1 Bayram Ayaz (Gözlemci), 2 Faruk Aral, 3 İrfan Cüre, 4 Yalçın Cerit, 5 Sıtkı Coşkun, 6 Muzaffer Doyum, 7 Temel Demirer, 8 Aydın Engin, 9 Kürşat İstanbullu, 10 Demir Küçükaydın, 11 Orhan Karaca, 12 Atilla Keskin, 13 Ziya Orkunoğlu, 14 Mahir Sayın, 15 İbrahim Seven adına bir gözlemci arkadaşı, 16 Selçuk Sayman, 17 Salih Taner Serin, 18 Doğan Tarkan, 19 (toplantıya bir başka toplantı nedeniyle katılamayan Gültekin Gazioğlu yerine Yaşar Arıkan), 20 Serol Teber, 21 Güray Tekinöz, 22 M. Emin Yıldırım, 23 Haluk Yurtsever, 24 Aydın Karahasan 25 Mehmet Asal, 26 Hüseyin Özer katıldı.

Toplantıya çağrılı oldukları halde, nedenli ya da nedensiz katılmayan isimler ise şunlardı: 27 Taner Akçam, 28 Haydar Atlı, 29 Ergün Aydınoğlu 30 Cumhur Aytolun, 31 İsmail Metin Ayçiçek, 32Murat Aydın, 33 Mihri Belli, 34 Mehmet Biter, 35 Hatice Bekdemir, 36 Gönül Dinçer, 37 Mustafa Demir, 38 Ayşe Erzan, 39 Bingöl Erdumlu, 40 Ahmet Cengiz Güngör, 41 Ahmet İnsel, 42 Aktan İnce, 43Zülal Kılıç, 44 Mehmet Kaptan, 45 Alaattin Kılıç, 46 Enver Karagöz, 47 Filiz Kardam, 48 Ömer Laçiner, 49 Alp Otman, 50 Mehmet Özler, 51 Doğan Özgüden, 52 Orhan Suda, 53 İbrahim Sevimli, 54 Orhan Savaşçı, 55 Taner Timur, 56 M. Cemal Taymaz, 57 Mehmet Tuna, 58 Kemal Uzun, 59 İrfan Yavru, 60 Sabri Yılmaz, 61 Süleyman Yeşil, 62 Yalçın Yusufoğlu…

Katılımı bir hayli az olan toplantıya, bu toplantının 'görev, yetki ve amacının' belirlenmesine ilişkin tartışmalarla başlandı. Ve de bu maddede toplantının düzenleniş ve çağrılılar listesinin hazırlanmasına yönelik olarak, 8'lere eleştiriler yönetildi.

İlk konuşmacı A. Kaçmaz 'çağrının eksikli bir girişim' olduğunun altını çizip, bu toplantının kendisini genişletmesini önerdi. B. Uluer ise, toplantı örgütlenirken; Türkiye'dekine benzer eğilimlerin öne çıkartıldığını söyledi. Toplantının çok eksikli olduğunu, örneğin DEVYOL'lu arkadaşları bu toplantıya katamamalarının büyük bir eksiklik olduğuna dikkatleri çekti.

Divanın seçiminden sonra Demir Küçükaydın ve Haluk Yurtsever toplantının düzenleniş biçimine ve gündem taslağına eleştiriler yönelttiler.

Bu eleştirilere yanıt veren Mahir Sayın, bu eleştirilere ilişkin olarak şunları dedi: "Buraya gelişte asgari bir zeminimiz var. Buraya gelirken, Türkiye ile paralel bir ön toplantı olmak kabulü vardı. Bu unutulmamalı ve önerilen gündem doğrultusunda ilerlenmelidir."

Sıtkı Coşkun'un "Mahir'in söylediklerine aynen katılıyorum" demesinin ardından; Demir Küçükaydın'ın Türkiye ile paralelliğin oraya bağımlılık tek yanlılığında ek alınmaması gerektiğini ifade edin; katılımın aşırı eksikliğine de dikkatleri çekerek, şunları dedi: "Türkiye devrimci hareketi devrim gibi bir şeyi yaşıyor. (...) Varılan noktada yılların biriktirdiği önyargılarımız vardır. Birlik çabalarında bunu unutmadan çok hassas olmak gerek (...) Yurtdışındaki 8'lerin çağrısı da, ülkedeki 18'lerinki gibi bir çeşitliliği yakalamak durumundaydı. Ama görünen odur ki hatalarından dolayı yakalayamadı. (.,..) Toplantıya sadece 23 kadın çağrılmış olmasını şiddetle protesto ediyorum".

Veysi Sarısözen ise, Haluk Yurtsever'in dediklerini eleştirerek şunları dedi: "Ben bu toplantıya Türkiye'deki arkadaşlarımızın çabalarını desteklemek için geldim. Buradaki davete icabet edenler de bunu kabul edip gelmiş olmalıydılar. Eee o halde Yurtsever'in itirazları da niyedir ki?..."

Veysi Sarısözen'in, 'rahatsızlıklarını' açık eden bu çıkışının ardından söz alan İlkay Demir, toplantının düzenlenişini ve kadınların yeterli düzeyde çağrılmayışını protesto eden (Nuran Sanca, Hülya Eralp, Serpil Sanca'nın) üç imzalı mektubunu okudu.

Toplantı, bu eksenli tartışmalarla devam ederken; kimi konuşmacılar özetle şunları dediler:

Muzaffer Doyum: "İlla da Türkiye'deki biçimi benimsemek durumunda değiliz. O koşullardan daha farklı bir coğrafyada olmaklığımız, daha geniş ve zengin olmaklığımızı gerekli kılmaz mı ? (...) Bu toplantıya Türkiye toplantısını emsal almak adına, 8'lerin kimilerini seçerek, kimilerini de dıştalayan tutumu bana mantıklı gelmiyor (...) Ben seçmeci olan bu biçimi seçmememiz gerektiğini düşünüyorum."

Doğan Tarkan: "Türkiye toplantılarına paralel olmayı, onu etkileyip, ondan etkilenme temelinde ele alıyorum. O Türkiye'de bu yurtdışında gibi ayırımlar ve bu kavramlarla açıklanmayı doğru bulmuyorum (...) Frankfurt'ta 8'lerin çıkarttığı çağrı, ile yan yana gelişlerini ve bu kompozisyonda 60'ları özel kriterleriyle seçerek çağırma biçimlerini protesto ediyorum (...) 8'lerin çıkarttığı bildirinin hiçbir yol gösterici özelliği olduğuna inanmıyorum (...) 8'lerin çağrı biçimi ve tutumları bizi bir kaos'a sürüklemiştir. Bilmiyorum, ama kavrayabildiğim kadarıyla 8'lerin kriterinin öznel ve soyut olduğunu düşünüyorum. Frankfurt'taki ve buradaki buluşmalar, Türkiyeli solun %30'udur. Ben burada bulunuşumla, solun buradaki % 30'unu, diğer geriye kalanına tercih ediyor değilim. Buraya sadece çağrıldım ve geldim. Toplantı kendisini genişletmelidir (...) üç kadın arkadaşın İlkay kanalıyla ilettikleri protestolarını şiddetle destekliyorum. (...) Birlik tartışmalarının gündem tartışması en geniş kalabalıklar önünde yapılmalıdır. (...) Türkiye'deki tartışma gündeminin olduğu gibi kabul edilmesi önerisini kabul etmiyorum." dedikten sonra, Ahmet Kaçmaz Doğan'ın sözü arasına girerek: "Doğan'ın hiçte yapıcı olmayan uslubuna itiraz ediyorum (...) Ben eleştirilerin yapıcı olması gerektiğine inanıyorum, çalışmalarımızın geleceği açısından bu tür bir yanaşımın önemi çok büyüktür." dedi...

Daha sonra Doğan sözüne devam ederek şunları dedi: "çalışmalarımızın geleceği açısından eleştiri çok önemlidir. Tartışmada sert/yumuşak ayırımı bana pek anlamlı gelmiyor. İlerlemek sert/ yumuşak diye ayırmadan mücadele etmektir.

Haluk Yurtsever: "Türkiye'de sürece sosyalistlere 18'lerin çağrısıyla başlandı. (...) Birlik anlayışlarından ötürü, birlikleri olası olmayan en genişlikte ısrar, bu çabaları anlamsızlaştıracaktır (...) Bu girişimin en büyük talihsizliği, beş benzemezin genişliğinden bu toplantılarla parti çıkarmaya kalkışmasıdır. (...) Buraya gelmekliğimiz hiçte Veysi Sarısözen'in dediği gibi yorumlanamaz. Bu toplantıya aykırı sözler söyleyenler de, bu toplantının çağrısında da ifade ettiği gibi amaçları içindedirler. Kaldı ki kimsenin de itiraz edemeyeceği gibi, buradaki kompozisyonun farklılığı da orta yerdedir. (...) Mevcut durumda birlik ve ayrışma çabaları bir sığlık içindedir. Odağına sosyalist iktidarı koymayan bir birlik çabasının hiç bir şansı yoktur. (...) Toplantıların bu biçimi ile devamı tıkanıklığım da devreye sokuyor. (...) Türkiye solu tarihinde ilk defa bu kadar tartışıyor. Parti ve siyasete müdahalede pratiksiz, perspektifsiz ve sınıf mücadelesi dışında tartışıyor. Oysa Türkiye'deki gelişmeler kimseyi beklemiyor.'(...) Temelli farklılıkları olanların birleşmesi olası değildir. Kimi kriz geliyor, ona göre hazırlanalım... diyor. Kimi de AT'na girelim, burjuva demokrasisi çok önemlidir... diyor. Ayrıca kimileri Kürt sorunu insan hakları sorunudur, derken; başkaları da bu bir bağımsızlık ve iktidar sorunudur diyor. Bunlar nasıl birleştirilecek ?...(...) Bu kadar benzemezin birliğinden parti çıkmaz. Gündemde olan sorun bütün benzerlerin koordinasyonudur.

Orhan Karaca: "Çağrı eksiklidir. Ama onun protestosu da yanlıştır. 8'lerin çağrısına benim de eleştirilerim vardır. Toplantı genişletilerek, daha zengin bir katılım elde edilmelidir. (...) Katılım sorunu birlik isteyen tüm arkadaşların katılımıyla gerçeklenmelidir. Böyle bir katılım için, kimsenin kimseyi 'veto' etme hakkı olmamalıdır. "

Veysi Sarısözen: "Biz sekiz arkadaş tesadüfi bir biçimde bir araya gelip, bir davet çıkarttık (...) Biz konuşmak için bir araya gelelim dedik. Bu konuda bizi başkaları davet etse idi, biz de onların davetine icabet ederdik. (...) Bu toplantı zayıf bir toplantı değildir. Burada çok ciddi örgüt ve akımlar vardır. Örneğin TSİP, TBKP, Kurtuluş, Sosyalist İşçi, 10 Eylül, TKEP, Sosyalist Birlik, Marksist vb. DevYol'un olmaması büyük bir eksikliktir. Ama durum, toplantının bileşimi açısından hiç de vahim değildir. (...) Bizim konuşmaya ihtiyacımız var (...) Kimse kimseyi dıştalamıyor ve buna da niyeti yok. (...) çağrıya sert eleştiriler yöneltecek yerde, oturalım Türkiye'deki arkadaşlarımıza nasıl destek vereceğimize bakalım. Buyurun bu işin nasıl örgütleneceğine geçelim"

Temel Demirer: "Benden önceki konuşmacılardan Haluk'un dediklerine katıldığımı belirtip; aynı konulardaki tekrarlarla vaktinizi almadan, kısaca bir kaç noktaya değineceğim: 8'lerin çağrısı ciddi eksiklikleri olan bir girişimdir. 60 kişilik listenin bile katılmadığı bu toplantıya, bunu bilerek ve eleştirerek geldik.

Veysi'nin deyişiyle 8'lerin davetine icabet ederken; Veysi bağışlasın ama ne olup bittiğini açıklığa çıkartmadan, 'yangından mal kaçınırcasına' iş kotarmaya gelmedik. Davete icabetten Veysi'nin anladıklarını ve anlattıklarını anlamıyorum. Buraya birlik ve ayrışma imkanlarını tartışmaya ve de olasıysa bir dizi tartışma toplantısıyla da, olabileceği kadar bunu gerçekleme amacıyla geldik.

Özetle Türkiye ile koordinasyon diyorum. Buradan da, oradaki çabalardan da 'en geniş' bir birlikteki beş benzemezin partisi çıkmaz, onun için de bu tartışmalar doğası gereği birlik ve ayrışmaya hizmet edecek olan bir harmanlanmadır... Başkada bir şey değil, bu böylece kavranmalıdır... diye ekliyorum...

Tartışmada birliğe denk düşen bu faaliyetimiz, en geniş çevrelere ulaşmalıdır. Kürt Ulusal Kurtuluş Hareketinin temsilcilerini de bu platforma, hiç olmazsa gözlemci olarak katabilmeyi becerebilmelidir. Yani soruna direkt ya da dolaylı taraf olan herkes, bu platformun seçmeci ve dayatmacı olmadan, ve de olası olduğu kadarıyla, onların da kendilerini bu faaliyet kapsamında ifade etmelerine olanak sağlamalıdır.

Bu tür bir faaliyette sabırlı ve olgun olmanın önemi çok büyüktür. Ama sabır ve olgunluk, bir aradaki beş benzemezin birbirlerine 'es geçerek' kötü bir barış imzalamalarını da gerektirmez. Var ise bu anlayışlardan kurtulmak gerekiyor. Bir de yine "var ise", 'veto'cu anlayışların da bize bir şey katmayacağım, anımsamak gerekiyor..."

Bülent Uluer: "Çağrı üzerine bir alay eleştiri getirildi. Sorarım bize bu eleştirileri getirenleri yan yana getirmekle, kötü bir iş mi yaptık?... Evet çağrının: çağırıldıkları halde katılmayanlar kişiliğinde eksiklikleri olmuştur. (...) Burada DevYol, DevSol, Partizan ve diğer örgütlerden arkadaşlar olmalıdır ki, devrimci hareketin meseleleri daha eksiksiz tartışılabilinsin... Ama bu arkadaşlar Frankfurt tartışmalarındaki kimilerinin tutumundan ötürü, yine bu arkadaşlar bu faaliyetlere katıldığı için, bekle gör tavrını tercih etmişlerdir. (...) Bu işler sorunsuz ve sancısız olmuyor. Türkiye'deki 18'lerin çabaları da büyük sorunlarla karşılaşmıştır. Onun için kusursuzluk arayışındaki eleştirilerin pek de pratik bir değeri yoktur. (...) Sorun burada kimin kimi çağırdığı değil, ne yapacağımız konusudur. Ötesi ise teferruattır. (...) Buradan yani bu toplantıdan bir parti çıkması mümkün olmadığı gibi, bizim de böyle bir beklenti ve eğilimimiz de yoktur (..) Bu tartışmalarla sağlıklı bir saflaşmanın gerçekleştirilmesini hedefliyoruz."

Mehmet Asal: "Ben çağrılan 60 kişilik listede yokum. Buna rağmen toplantıya katıldım. (...) Gördüğüm kadarıyla birlik anlayışlarında değişen bir şey yoktur. Kimileri geçmişlerine el sürmeden, onu unutup/unutturarak 'gelin birleşelim' diye haykırmaktadırlar"

Engin Erkiner: "Açık konuşmak gerek, çağrıcılar yani 8'ler arasında da farklı görüşler vardır. (...) çağrıyı yaparken, ölçülerimizi Türkiye'dekine benzetmeye gayret ettik. Her seçme sübjektiftir. 8'lerin seçmesi de elbette sübjektifdir. Kuşkusuz daha iyi bir seçme yapılabilirdi. (...) Biz buraya parti kurulacakmış gibi bir ön koşullanma ile gelmedik. (...) Türkiye'de yürüyen bir şeyler vardır. Avrupa'da büyük ölçüde buna benzer olmalıdır. (...) Buradaki çok geniş ve farklı spektrumdan ortak bir program çıkartılamaz. (...) İleride bir tartışma yapılacak ise, bu bir düzey tutturmalıdır. Bunun için de elit olmalıdır. (...) Görev ve yetkilerde Türkiye'deki modelin aynısı kopya edilmelidir. (...) Kanımızca bu tür toplantılar geniş eylem birlikleri sağlarsa, bununla yetinilmelidir."

Bayram Ayaz: "Ben bu toplantıya gözlemci olarak katılıyorum. Amacım gözlemci olarak katıldığım bu toplantılar aracılığıyla Türkiye sosyalist hareketinin ne dediğini öğrenmek. Bu toplantı ile ideolojik/örgütsel bazda beraberlik amacım yok. (...) Acıdır ki Türk ve Kürt devrimci hareketleri arasında, konjonktürel bir uzaklaşma söz konusudur. Bu tehlikeli bir durumdur (...) Kürt hareketi popülerleşmektedir. (...) ideolojik ve başka birçok konuda Türk ve Kürt devrimci hareketleri arasında köprüler kurulmalıdır."

İlkay Demir: "Ben bu toplantıyı ve başlatacağı süreci, birlik olanaklarının aranması olarak değerlendiriyorum. (...) Bize birlik olanaklarından yana bir diyalog gerekmektedir (...) Birlik olanaklarını pratik eylem birlikleri temelinde aramak ise, bana doğru ve anlamlı geliyor. (...) özet ile ben bu toplantıyı, tartışma sürecini örgütleyecek olan bir topluluk olarak görüyorum."

Yalçın Cerit: "Ben yurtdışında kalmak zorunda kalanlardan birisi olarak; Türkiye açısından etkili ve ona katkılı bir toplantı yapalım diyorum. Onun için de içerikte sert olsak da, üslupta yumuşak olalım (...) Sol hareket devresini tamamlayamamış bir devre dişiliği yaşamaktadır (...) 8'ler, çağrılarını pratikleştirirken; işlerini ciddiye almadılar (...) Biz hepimiz dövüşen tüm örgütleri; DevYol'u, Partizan'ı vb. aynı yolun yolcularıyız. Ne yapacak isek, hep beraberce ve onlarla yapacağız... (...) Dar kafalılığımızın sınırlılıklarını aşamıyoruz. Darlık ve seçicilikte ısrar ediyoruz. Bu gereği ifade ettik mi 'örgüt düşmanı' ilan ediliveriyoruz (...) Kürtler bu platforma hiç olmazsa, gözlemci olarak katılmalıdırlar (...) Bu platformu genişletelim. Genişletmek için, daha da aktif bir işbölümü gerçekleştirelim (...) Diğerleri olmadan, bu işi yapamayız. Yaptığımızı zannetsek de bir şeye benzemeyiz."

Doğan Tarkan: "Buradaki olayın ismi doğru konulamıyor. Doğru olan isimlendirme; yaptığımız işin birlik tartışmaları olduğudur. Bu çabalan kısa vadeli birlik düzeyinde ele alanlar var, almayanlar da. (...) Birlik tartışmaları dünyada bir şeyler çatırdayıp yıkıldığı için, bu kadar güçlü olarak devreye girdi. Dünkü sistemlerimizin dağılması, bizi birleşmeye yöneltti. Onun için de birlik çabaları, dağılanın pürü pak bir teorik tartışmasını yapmalıdır. Bu açıdan bir tartışma platformu olan bu faaliyet; Macaristan'ın, Polonya'nın, Rusya Ermenistan'ın ve duvar'ın tartışılmasını en önemli gündem maddesi ilan etmelidir. (...) Tartışma platformuna gruplar mutlaka katılmalıdırlar. Ama bu katılım birer temsilci düzeyinde sınırlandırılmamalıdır. (...) Teorik tartışmamız, aynı zamanda teorik bir mücadele olacaktır. Ve de bu faaliyetin yeri, kalabalıkların önüdür.

Demir Küçükaydın: "Buradaki birlik tartışmalarım, tartışmada birliğe dönüştürmeliyiz. Bu konuda Türkiye'deki tartışmalardaki Metin Çulhaoğlu ve Ertuğrul Kürkçü gibi düşünüyorum. Bu faaliyetlerden hemen bir parti çıkartılmasını doğru bulmuyorum (...) Her birlik bir bölünmedir. Örneğin kanarya sevenler örgütü kurdun mu, kendini sevmeyenlerden ayırmış olursun."

Sıtkı Coşkun: "Çağrıda mutabakat var ki, buraya gelindi. işe bir yerden başlamak gerekiyor. Ya politik önceliklerle teorik faaliyet götüreceğiz ya da kimilerinin sonu gelmez entelliklerine göre! Ben birinciden yanayım."

Temel Demirer: "Buraya kadarki tartışmaların bile, 'en geniş birlik' halüsinasyonlarına verilmiş bir yanıt olduğunu düşünüyorum. Sözcük düzeyinde zikir her ne kadar 'aynı' gibi görünüyorsa da, birliğe ilişkin fikir ve tasavvurlar çok farklı... öncelikle bu farklılığı kabul etmek ve sonra da bu kabul temelinde ilerlemenin olası imkanlarını aramak gerekiyor... Bir kez de ben tekrar edeyim: Her birlik bir bölünmektir! Bundan kimsenin şüphesi olmasın... Bu anlamda tartışmada birlik formülasyonunda mutabakat gerekiyor. Benim için bu mutabakatın anlamı, reformculardan ayrışma temelinde; radikallerle tanışma, yakınlaşma ve birleşmedir. Başkaları için de, varsın kendi legal partilerini kurmak olsun.

Bu konumlarımızı yığınlar önünde ve tartışmada birliğimizi sokaklara götürerek kıyasıya eleştirelim. Tartışmalarımızı olabildiğince, 'entel' teorisyenliklerinden kurtarıp siyasal önceliklere bağlayalım... Burada şunu açıkça ifade edeyim:. Doğan'ın deyişiyle 'Duvar öncelikli pürü pak bir teori' tartışmacılığı; Doğan bunda ısrar eder ise, Doğan'a sadece ve sadece duvarla tartışabileceği bir yalnızlığı dayatır. Kimse kimseye siyasal önceliği atlayan özneliklerinin seçiciliğini dayatmaya kalkışmasın...

Tekrar ediyorum: Bu geniş spektrumun yan yana gelip, bir süre için 'beraberce' durabilmesinin tek olanağı; faaliyetlerimizin tartışmada birlik çevrenindeki formülasyonundan geçmektedir."

Ziya Orkunoğlu: "Zaman şu ana değin 56 saatte hoyratça kullanıldı (...) Ben bu toplantılardan çok fazla şey beklemiyorum. Buradan bir parti çıkacağı yollu bir beklentim ise hiç mi hiç yok. Buranın sadece teorik tartışmaların yürütüleceği bir platform olduğunu düşünüyorum. (...) Birlik açısından işin özü zorunlusu olduğu siyasal faaliyetlerine bağlanarak aşılabilir (...) İnsanlar eskiden yan yana gelemiyorlardı. Bugün ise, 'aman aman birbirimizi kırmayalım' diyerek yan yana geliyorlar ki; bu iki durumun da birbirinden hiç farkı olmuyor. Bu iki durum da savunulacak iyi bir şey değildir. (...) Tartışalım ama iş yaparak tartışalım.

Bülent Uluer: "Burada iki eğilim var. Bu toplantı, yapılmış olmak için bir toplantı mıdır? Yoksa gündem maddelerini karara bağlamalı mıdır? Tartışmalara bu haliyle devam edilmemelidir. (...) Toplantı genişletilmelidir... Tamam ama toplantının genişletilmesine itiraz eden mi vardır ki, bu konu üzerine bu denli fırtına kopartılıyor? Daha geniş kitleleri tartışmaya katılım. Hiç eylemliliği olmayan tartışma toplantılarının yararına inanmıyorum. Aynı konuya ayrı ayrı odaklardan ortak vuralım. Birlik tartışmalarıyla birlikte, ortak hedefti kampanyalar düzenleyelim. Burayı eylemliliğe yöneltip pratik adımlar atabilmeyi becerebilmeliyiz. Farklılıklarımızı birbirimize deklare ederek değil, iş yaparak aşabiliriz. (...) Pratik adımlar atılmalıdır ve gündeme bağlı olarak ilerlenilmelidir. (...) Biz önerilerimizle kimseye bir şey dayatıyor değiliz"

Engin Erkiner: "Türkiye sosyalist hareketi sosyalist ülkelerdeki değişimler üzere, bu gündemle tartışmıyor. Aksine Türkiye'deki sürece daha kollektif müdahale etmek için tartışıyor. (...) Buradaki faaliyetlerimizde Türkiye'yi taklit edelim diyorum. Çünkü biz burada bu düzeyi bile tutturabilmiş değiliz."

Oya Baydar: "Burada üç eğilim var: 1) Birlik eğilimi; bu eğilim bu toplantıyı birliğin bir adımı görüp, bu olanağı siyasal birliğe dönüştürmek istiyor. 2) Buraya ayrıca ayrışmak için katılan arkadaşlar var. 3) Bir diğer eğilim ise, tartışmada birlikten yana olanlardır. Ben bu eğilimlerden üçüncüsüne mensubum. (...) Ben bir şey bulmuş değilim, tartışmak istiyorum (...) Bu üç eğilimin ortak noktası/paydası, tartışmak ve kendisini ifade etmektir. Tartışmada birlikten, eylem birlikleri de çıkar. (...) Bu toplantı kendisini genişletmelidir. (...) Buradaki tartışmalar, Türkiye'dekine yapışık kardeş gibi paralel olmasın. (...) Bugün bu toplantı şu ana değin bir verim verememişse, biz iki tavuğa bile yem veremiyoruz demektir ki; o zaman da burada dünyaya nizamat vermeye kalkışmayalım."

Atilla Keskin: "Ben de üçüncü eğilimdenim (...) 8'ler bugüne kadarki gelişmeleri; hata, eksik ve zaaflanyla kaleme alıp; buraya çağrılıp da gelmeyenlerle; çağrılmayanlara yollasın. (...) Bu tartışmalara herkes kendi üç ana eğilimiyle geldi. Onun için bu toplantının daha genişletilerek, elitistlikten kurtarılması gerekmektedir. Bu açıdan da bu tartışmaları sokağa dökmek için çaba harcanmalıdır. Tartışmalara en geniş militan kesimi katmak bu toplantıların ana görevi olmalıdır."

Aydın Engin: "Kuruçeşme toplantısını bir parti kurma toplantısı olarak görmedim. Ya da kısa vadede böyle bir hedefi gerçekleyebileceği yaklaşımını gerçekçi bulmadım (...) Kaldı ki 'çıkartılacak' olsa da, o tür kompozisyonlardan, hayırlı parti çıkmaz diye düşünüyorum. (...) Ben Kuruçeşme toplantısına farklı bir nedenle önem veriyorum ki, o da bu girişimin ciddi bir tartışma platformuna dönüşmesi eğilimidir. (...) Önümüzdeki dönem, yeniden dağılıp dürülme dönemidir."

M. Emin Yıldırım: "Bu toplantı, sınırlanmaları ve mütevaziliği içinde, Kuruçeşme'deki politik insiyatifin çok gerisinde kalmaktadır (...) Ben bu toplantının birlik olanaklarının araştırılması ve de birleşik Marksist bir partinin yaratılmasına bağlanması gerektiğine inanıyorum."

Serol Teber: "Ben bu tür toplantılara yıllardır ilk kez katılıyorum. Bir amatör heyecanıyla da, bu toplantıyı düzenleyen arkadaşlara teşekkür ediyorum. (...) Buradaki tartışmaları da, bir entellektüel mastürbasyonu gibi görmüyorum. (...) Buradaki faaliyetlerde Türkiye ile senkron davranmak gerek (...) Bu tür toplantıların devamı kesinlikle gereklidir"

Orhan Karaca: "Genel eğilim tartışmada birlik yönünde, ama bu yeterli değildir. Biz burada birleşik Marksist bir partileşme için tartışmalıyız. Onun için de partileşmeyle tartışmalar birleştirilerek, alternatif üretmeye bağlanmalıdır. "

Ahmet Kaçmaz: "Müsadenizle bu tartışmaları toparlamaya çalışacağım. Ben burada söylenenler arasında çok büyük ayrılıklar görmüyorum. Buraya geldik birşeyler çıkartalım diyen arkadaşlar çok haklıdırlar. (...) Kadınları bu toplantıya, Raiza Gorbaçov'a benzetmeden katalım. (...) Kürtler meselesi de facto oldu. Onlar Türkiye'deki platforma gelmedikleri için, bu toplantıya da çağrılmadılar. Bu eksiklikleri, genişliyerek gidermemiz gerekiyor. (...) Özetle 8'lerin gelişimini ve yaptıklarını hülasa ederek; onların eksikliklerini eleştirerek ilerleyelim"

Bülent Uluer, Kaçmaz'ın '8'lerin eksiklerini eleştirelim' yollu özeleştirel yaklaşımına itiraz etti. Bunun ardından toplantının ne düzeyde genişletileceği konusuna geçildi.

Aydın Engin: "Buradan bir yazı çıksın, bu yazıyı bu toplantı imzalasın. Sonra da genişletilme kararı kadın ve Kürt hareketine iletilsin"

İlkay Demir: "Bütün Kürtlerin içine P.K.K.'da dahil mi?.,. Ben dahil edilsin diyorum. Ayrıca bu böyle olursa, S.P'de bu toplantılara davet edilmelidir"

Bülent Uluer: "Türkiye'deki BTDK'nin bu faaliyetlere S.P'nin ve Doğu Perinçek'in alınmaması kararı vardır. Onlar bu nedenle çağrılamaz."

Muzaffer Doyum: "Türkiye'dekiler ne yapıyor ise, tıpkısını yapmak durumunda değiliz. Onlar da kimi hatalı kararlar alabilirler. Bizler bunu burada onaylamak yerine karşı çıkıp eleştirerek, onları etkilemeliyiz. (...) Doğu Perinçek'in geçmişini hepimiz biliyoruz. Ama onun bugün yaptıkları da meydandadır. Kimse bunu atlayıp, unutmamalıdır... Doğu Perinçek usta bir politikacıdır. Onun buraya katılmasına 'hayır' diyenler, onun bu yanından korkuyorlar (...) Kaldı ki, TKP de geçmişte karşı devrimci tezler savunmuştu."

Muzaffer Doyum tarafından, 'TKP'nin geçmişinin karşı devrimci' olarak nitelenmesi üzerine; Sıtkı Coşkun konuşmaya müdahale etti. Bunun üzerine Doyum "karşı devrimcilik nitelemesiyle, TKP' nin geçmişteki kimi tezlerini" kastettiğini belirterek, özür diledi.

İlkay Demir'in Muzaffer'in konuşmasını 'dağıtıcı' bulduğunu belirtmesinden sonra; tartışılan konuda Demir Küçükaydın şunları dedi: "Doğu Perinçek'in çağrılmasını Kurtuluşçular (T.K.K.K.Ö'nü kastediyor y.n) veto ediyor. Benim de sosyalist demokrasi anlayışım kişiliğimde bu veto'ya içime sinmese de; Kurtuluş'u daha önemli gördüğüm için, bu dayatmacaya boyun eğiyorum."

Mahir Sayın: "Bazı arkadaşlar burada nasıl iş yapılmayacağının yapamayacağımızın ince formüllerini bizlere sunuyorlar. Ben veto'lardan yanayım arkadaşlar!... Gelip orayı dağıtacaktan çağırmak demokratlık değil, liberalliktir arkadaşlar!... Bozgunculuktur!... (...) Türkiye'deki platform çeşitli biçimlerde tarif edildi. Türkiye eksiğiyle iyi bir iş yapıyor. Sosyalistler yan yana gelip tartışıyor. Örneğin eylem birliklerine ya da bir programın ortak tartışılmasına doğru ilerleniyor. (...) Yurt dışındaki sosyalistlerin tartışmaları, Türkiye ile bağıntıdan anlam kazanır. Bu bağlantı yoksa olmaz. Bu toplantıda kullanılan bir deyimle, 'Türkiye' dekileri kopya etmek' gerekiyor. Yoksa olmaz!... Eğer Türkiye'deki bir şeylerin gelişmesinde bir ortaklığımız olacak ise, kendimizi oraya paralel kılmamız gereklidir. Tartışmaların tıpkısı bir uyum içinde olunmalıdır. Bir iş çıkarmayı arzuluyorsak; onlarla tamı tamına çakışmalıyız. Bunu gerçekleştirebilirsek; solun en çok kısmını aynı program üzerinde, tartıştırmış oluruz."

Bu tartışmaların ardından pratik işlerin konuşulmasına ve nasıl örgütlenileceğine geçildi. Konuların saptanmasında ise, Türkiye'deki 7 konuya bir de "İdeolojik ve felsefi bir akım olarak Marksizm ve Günümüz" konusu eklendi. Ayrıca Atilla Keskin ısrarla bir ana başlık olarak tartışılmasını istediği, "Geçmiş değerlendirmesi" konusunun 8 tartışma konusunun bünyesinde tartışılması karara bağlandı.

Daha sonra da bir koordinasyon komitesi seçilmesi konusu görüşüldü. Ahmet Kaçmaz ve Veysi Sansözen'ce savunulan 'siyasal kompozisyonlu bir komite' görüşüne; Haluk Yurtsever, Temel Demirer ve Salih Taner Serin'ce sadece koordinasyon ile ilgili dar bir teknik komite görüşüyle karşı çıkıldı. Ve bu konudaki konuşmasında Salih Taner Serin şunları dedi: "Ben burada sadece kendimi temsil ediyorum. Kimseyi temsil etmeye talip değilim. Kimseye de beni temsil yetkisini vermiyorum. Bu toplantının siyasal iradesi yine bu toplantının kendisidir. Bu iradenin kimseye devri talep edilmemelidir. Artık kimilerinin komutanlar ve askerler yollu yaklaşım tarzlarını terk etmeleri gerekiyor. Bu yanlış ve sakıncalı bir yaklaşımdır."

Daha sonraki tartışmalarda 'imza yetkisi olmayan siyasal yanı sınırlı bir koordinasyon komitesi' çözümlemesinde bir mutabakat sağlandı. Ve de toplantının 'elitist olmadan, seviyeli olması ve farklılıkların deklarasyonu yerine yine söz konusu farklılıkların diyaloglarını yaratacak bir biçimde örgütlenmesi1, bir temenni düzeyinde karara bağlandı.

Bunun ardından Ahmet Kaçmaz ve Mahir Sayın tarafından hazırlanan 'toplantı açıklaması' taslağının tartışmalarına geçildi. Bu konuda farklı birlik anlayışlarının ifadesi düzeyinde bir kez daha 'ateşli tartışmalar' yapıldı. Özellikle Haluk Yurtsever, Temel Demirer vb. kaleme alınacak metine, tartışmada birlikçi ayrışma ayırımının girmesi ve birliğin aynı zamanda bir ayrışma olduğu ibaresinin geçirilmesini ısrarla savundular.

Ve daha sonra da toplantıya katılanların ortak uzlaşma belgesi niteliğindeki şu 'açıklama'da, 'Bocholt toplantısına katılanlar adına' bir mutabakat sağlandı: "Yurtdışındaki Sosyalistlere Çağrı" ile başlayan girişimin çağrıcıları, 1819 Kasım 1989 tarihinde F. Almanya'nın Bocholt şehrinde, davetli 60 kişiden 34'ü ile çağrıcıların 8'inden 7'sinin katılımıyla gerçekleşen bir toplantı düzenlediler. Toplantının başlamasıyla birlikte "Çağrı"yı yapan 8 kişinin görevi bitti, girişimin bundan sonraki gelişme sürecinin yönlendirilmesi toplantıya katılanların sorumluluğuna geçti.

Toplantıda, söz konusu girişimin değerlendirilmesi yapıldı. Bu değerlendirme sonucunda, çağrıcı 8 kişinin temsil niteliğinin yeterli olmadığı ki çağrıcılar da bu eksikliğe kendileri parmak bastılar bunun yanısıra bu toplantıda yer alması gereken ve katkı getirici bir kısım çevre ve kişilerin davetliler arasında bulunmadığı tespit edildi.

Toplantıya katılanlar yurtdışındaki sol hareketin olabilecek maksimum düzeyde temsil edileceği, çalışmalara katkıda bulunabilecek tüm sosyalistlerin kendilerine katılmaları için çaba sarf etmeye karar verdiler. Bu kapsamda kadınların katılımının artırılması için özen gösterilmesi, bu amaçla kadın örgütleriyle temasa geçilmesi ve Kuzey Kürdistanlı sosyalistlere bu kurula katılmaları için çağrı çıkarılması kararı alındı.

Toplantıda, yurtdışında yapılması öngörülen çalışmaların gündemi görüşüldü, yurtta yürütülen tartışma konularının aynen ele alınmalarına ve bunlara ek olarak "Günümüz ve Marksizm" başlıklı bir konunun da tartışma gündemine konulmasına karar verildi ve bu tartışmaların soldaki birlik ve ayrışma süreçlerine de hizmet edeceği ortak sonucuna varıldı. Daha sonra gündemin uygulanmasıyla görevli bir "Koordinasyon Komitesi" oluşturuldu.

Yurtta sürdürülen girişimin yurtdışındaki paralelini organize etmekle ve yurtiçiyle koordinasyonu sağlamakla görevli kurula katılmanızla bir eksikliğin giderilmiş olacağına, böylece çalışmaların daha verimli olmasına ve çalışma sürecine azami yığınsal katılımın sağlanmasına katkı getireceğinize inanıyoruz." (Bocholt toplantısının Açıklaması)

Daha sonra yeni bir koordinasyon komitesi seçildi. 8'lerdeki imzacılardan Server Tanilli, Engin Erkiner ve Oya Baydar kendi istekleriyle komiteden ayrıldılar. Orhan Silier, Ahmet Kaçmaz, Veysi Sarısözen, Bülent Uluer ve İlkay Demir'den oluşan 5'lere; Yalçın Cerit, Doğan Tarkan, Demir Küçükaydın, Atilla Keskin ve Ziya Orkunoğlu da eklenerek 10 kişilik bir koordinasyon komitesi oluşturuldu.

Daha sonra da bu toplantının genişletilmesi için, yurtdışındaki sosyalist birey ve örgütlere ulaşmak ve Avrupa'nın büyük kentlerinde yığınlara açık tebliğli tartışma toplantıları düzenlenmesi yetkisi, toplantı adına koordinasyon komitesine verilerek; toplantı beş oturumun ardından kapatıldı.

Temel DEMİRER, Paris, 28.12.1989

Dipnot:
( ) Bu yazı, 'Glasnost' kavramının yaşamımızın öne çıkması gereken bir yanı olmasına şiddetle inandığım koşullarda; tüm sosyalistleri direkt olarak ilgilendiren yaşamsal bir konuda; devrimci kamuoyunun bilgilenmesi kaygısı ile ve de yine sözü geçen toplantı süresinceki el yazması notlarımın tıpkısından kaleme alınmıştır. Ayrıca toplantıda konuşmacıların ses kayıtı da yapılmıştır. (y.n)