10 eylül dergisi kapaklarndan oluşan kolaj

Sayı 9-10 Temmuz Ağustos 1990 Kitap: Dostoyevski'nin gözüyle aydınla ve batılılaşma sorunu Puşkin üzerine konuşma

Kitap: Dostoyevski'nin gözüyle aydınla ve batılılaşma sorunu Puşkin üzerine konuşma

Muhsin Selem

Ünlü Rus yazan Dostoyevski, romancılığının yanı sıra, ülkesinin, çağının ve genel olarak insanlığın sorunlarına yakından eğilen özgün bir düşünür kimliğiyle de öne çıkar.

Puşkin Üzerine. Konuşma, özgün bir düşünürün aydınlar ve Batılılaşma sorununa ilişkin görüşlerini ortaya koyduğu bir yapıttır.

Yapıt üç bölüme ayrılabilir:
1) Dostoyevski'nin 8 Haziran 188O'de Moskova'da Puşkin Anıtı'nın açılış töreninde verdiği söylev;
2) Bu söylevi yayınlarken yazdığı önsöz ve
3) Söylevinde dile getirdiği görüşleri eleştiren bir profesöre verdiği yanıtlar.

Yazarın, aydınlarla halk arasındaki kopukluğun nedenleri ve sonuçlan, Batı'nın körü körüne taklit edilmesinin yozlaştıncı etkileri konusunda söyledikleri, ikiyüz yıldır Batılılaşmaya çabalayan Türkiye'de özel bir dikkatle incelenmeye layıktır. Halkın sırtından geçinen, halkın tepesinde despot kesilen Avrupa'nın kapitalist düzenini her ne pahasına otursa olsun ulaşılması gereken bir hedef sayan, burjuvaların elele verişini inşaların gerçek birleşme yolu zanneden köle ruhlu bir tip, Türkiye insanına çok şeyler anımsatsa gerek.

Dostoyevski'nin, Rusya'nın her yanında yankılar uyandıran söylevinin konusu, Puşkin'in anlam ve önemiydi. Söyleve yazdığı önsözde ve eleştirilere verdiği yanıtta da, yazar, aynı konuyu irdeler. Rus ulusal yazınının kurucusu sayılan büyük şair Puşkin'in yapıtlarını bir mercek gibi kullanarak, Dostoyevski; aydınlan ve Batılılaşma sorunu çözümler.

Yazar, Puşkin'in anlam ve önemini dört noktada toplar: 1) Puşkin, bir toplumsal katman olarak Rus aydınlarının en belirgin hastalığını göz önüne seren ilk kişi olmuştur. Halktan kopukluk, köksüzlük, bireycilik ve inançsızlık bu aydın hastalığının belirtilerinden birkaçıdır. Bu hastalığa tutulan aydın* kendisinin halkın sırtından geçinen bir hazır yiyici olmasına bakmadan, halkı küçümser, emeği hor görür. Ona göre, halk ölü bir yığındır; bilinçsiz, vahşi bir sürüdür. Gerçek, yalnız aydınların ve Ban’ın elindedir. Aydınların halktan öğreneceği hiçbir şey yoktur, Aydınların ve Batı'nın tekelinde olan gerçek, halka gerekirse zorla benimsetilmelidir. Bu aydın, soyut düzeyde insancıldır, bütün insanlık adına acı çektiğine inanır. Ama hoşuna gitmeyen ya da kendi çıkarma dokunan en ufak bir şey olduğunda, gözünü kırpmadan zulme başvurabilir. Puşkin, Çingeneler şiirin kahramanı Aleko'da ve Yevgeni Onegin şiirinin kahramanı Onegin'de hasta aydını, bu olumsuz tipi ölümsüzleştirmiştir.

2) Puşkin, yapıtlarında, bu köksüz, bireyci ve olumsuz tipin karşısına kökleri sağlam kişileri, duygularını, düşüncelerim ve tüm yaşamlarını halkın gerçeğiyle birleştiren olumlu kahramanları çıkarmıştır. Bu kişiler, sevgi dolu yürekleri, alçakgönüllülükleri, umut ve iyimserlikleriyle, halkın derinliklerinden fışkıran ulusal bilinci yansıtırlar, halkın özünü simgelerler. Yevgeni Onegin şiirinin unutulmaz Tatyana'sı, Boris Godunov piyesinin keşişi, Yüzbaşının Kızı romanının Pugaçev'i bu olumlu tipin örnekleridir. Bu örneklerle Puşkin, aydın hastalığının * Dostoyevski, Puşkin Üzerine Konuşma, İstanbul, BFS Yayınlan, 1987, 91 s., çeviren Tektaş Ağaoğlu panzehirini ortaya koymuş, aydınları halkla bütünleşmeye çağırmıştır,

3) Puşkin'in dehasının en kendine özgü yanı, evrensel sevgi gücü, başka uluslann yaratıcılığını özümleme, duygu ve düşüncelerini olduğu gibi yansıtabilme gücüdür. Faust'tan Sahneler'in, Pinti Şövalye'nin, Yoksul Şövalye'nin ve Don Juan'ın şairi Puşkin bir İspanyol'dur. Veba Salgınında Bayram'm şairi Puşkin, coşkun İngiliz ruhunu dile getirir. Kuran'a Öykünmeleri söyleyen Puşkin inanmış bir Müslüman, Mısır Geceleri'ni yazan Puşkin Tanrılığa özenen bir firavundur.

Puşkin, yapıtlarında, bu köksüz, bireyci ve olumsuz tipin karşısına kökleri sağlam kişileri duygularını, düşüncelerini ve tüm yaşamlarını halkın gerçeğiyle birleştiren olumlu kahramanları çıkarmıştır. Bu kişiler, sevgi dolu yürekleri, alçakgönüllülükleri, umut ve iyimserlikleriyle, halkın derinliklerinden fışkıran ulusal bilinci yansıtırlar, halkın özünü simgelerler. Yevgeni Onegin şiirinin unutulma Tatyana'sı, Boris Godunov piyesinin keşişi, Yüzbaşının Kızı romanının Pugaçev'i bu olumlu tipin örnekleridir. Bu örneklerle Puşkin, aydın hastalığının panzehirini ortaya koymuş, aydınlan halkla bütünleşmeye çağırmıştır.

4) Puşkin'in yapıtlarında beliren bu yaratıcı güç, Rus halkının evrensel barış ve sevgi özleminden kaynaklanır.

Rus halkının dehası, sevgi temeline dayanan bir evrensel kardeşlik ülküsünden yanadır. Batılılaşma özlemi, bütün aşırılıklarına rağmen temelde doğru ve gereklidir, ancak bu özlem ulusal bilincin ülküleriyle el ele gitmelidir. Rusya'nın ekonomi, bilim ve silah gücü Avrupa'nın gerisindedir, bu açıdan Avrupa'dan öğreneceği şeyler vardır. Ama insanlığın birleşmesi ülküsünü gerçekleştirmek belki de Rusya'nın kaderi olacaktır. Çünkü Rusya manevi ve ahlaki yönden, insanlık bilinci açısından Batı'nın çok ilerisindedir. Bütün ulusların yaratıcılığını kendi benliğinde toplayan Puşkin'in sanat dehası, Rus halkının bu evrensel bilincinin bir göstergesidir.

Dostoyevski, sonuç olarak, bütün aydınlan, Puşkin'in yapıtlarında yansıyan bu evrensel kardeşlik ülküsü çevresinde birleşmeye çağırır. Böylece, o güne kadar birbirinden ayrı düşmüş iki "yarım"ın, yani inançlı gönüllerle aydın kafaların bütünleşeceğini ve insanlık tarihinde yepyeni bir çağın açılacağım savunur.

Kuşkusuz, Dostoyevski'nin hiçbir kanıta dayanmadan ortaya koyduğu "Rusya'nın kaderi", "Rus halkının evrensel bilinci" gibi koyu milliyetçi ve "bizim halkımız gönlünü Hz. İsa'ya, Hz. İsa'nın öğretilerine kaptırdığı için çoktan aydınlanmıştır." (bkz. s. 51) gibi dinci önermeleri kolayca çürütülebilir. Bununla birlikte, daha ilk bakışta göze çarpan bu noktalara takılarak elimizdeki yapıtın değerini küçümsemek yanlış olur. Dostoyevski, Puşkin Üzerine Konuşma'da, üzerinde düşünülmesi gereken sorunlara parmak basmaktadır.

Yazarın, aydınlarla halk arasındaki kopukluğun nedenleri ve sonuçlan, Batı'nın körü körüne taklit edilmesinin yozlaştırıcı etkileri konusunda söyledikleri, iki yüz yıldır Batılılaşmaya çabalayan Türkiye'de özel bir dikkatle incelenmeye layıktır. "Halkın sırtından geçinen", "halkın tepesinde despot kesilen", Avrupa'nın kapitalist düzenini "her ne pahasına olursa olsun ulaşılması gereken bir hedef sayan, "burjuvaların el ele verişini insanların gerçek birleşme yolu zanneden" "köle ruhlu" bir tip, Türkiye insanına çok şeyler anımsatsa gerek diye düşünüyorum. Cumhuriyet dönemi uygulamalarının, özellikle de Kemalimin bu açıdan değerlendirilmesi kanımca ilginç sonuçlar verecektir.

12 Eylül terörünün yılgınlığıyla resmi bakışı benimseyen birçok solcu aydının kapitalist AT üyeliğini canla başla savunması Dostoyevski'nin tiksintiyle sözünü ettiği o "köle ruhu"nun güncel bir görünümü olmuştur.

Ekim Devrimi'nden 70 yıl sonra Dostoyevski'nin ülkesinde, bir yandan "ortak Avrupa evi"nin şampiyonluğunu yapan; diğer yandan insanlığın en temel kazanımlarından birisi olan herkese iş hakkını ve çalışma güvenliğini işçi sınıfına çok gören; "işsizlik kaçınılmazdır" diyerek iş disiplininin sağlanması için işsizliğin kurumlaştırılması gerektiğini öne süren Gorbaçov gibi yöneticilerin yerli yerine oturtulmasında da Dostoyevski'nin kitabı önemli bir başvuru kaynağı olacaktır.

Puşkin Üzerine Konuşma, her aydının ilgisini hak eden, okunması ve tartışılması gereken bir yapıt.

Dostoyevski, Puşkin Üzerine Konuşma, İstanbul, BFS Yayınları, 1987,91 s., çeviren Tektaş Ağaoğlu.