Amerikan medyasının bizdekilere oranla çok daha sorumlu olduğu, insanların
duygularını incitmeyen bir yayıncılık anlayışı taşıdığı hep iddia ediliyor.
Hatta, son ikiz kuleler saldırısının ardından medyada kafası, kolu kopmuş hiçbir
insanın gösterilmemesi, insanların aczini gösteren görüntülere yer verilmemesi
bizim tv ve yazılı basındaki yorumcular tarafından büyük bir hayranlıkla
anlatıldı. O kadar ki, Televizyon Yayıncıları Derneği bir bildiri yayınlayarak,
Amerikan medyasının örnek alınması gerektiğini belirtti.
İnsanların duygularını sömüren, vicdanlarına seslenerek izlenme oranını
artırmaya çalışan programlar mutlaka eleştirilmeyi hakkediyor. Çünkü,
insanlığın, hangi kültürde yetişmiş olursa olsun, evrensel değerleri mevcuttur.
Kimi türden ihtiyaçları gidermeye yönelik yayınlar, kültürel yayınlarla mukayese
edildiğinde, görece daha büyük oranda ilgi çeker. Porno yayınlar, sakatların
durumu, ağlayan kadın ve çocukların görüntüsü ilgi toplar. Bu nedenle, izlenme
oranını baş hedef olarak seçen bir yayıncının bu türden konulara ağırlık
vermesi, kısa vadede sonuç getirebilir.
Bu açıklama ışığında Amerikan medyasının yaptığına (veya yapmadığına)
rahatlıkla ‘sorumlu yayıncılık’ ürünü diyebiliriz gibi görünüyor.
Ancak, biz olayın bir başka boyutunu değerlendirelim. Yapılan bütün
değerlendirmelerde sorunun ‘etik’ boyutuna değiniliyor. Ancak, Amerikan
medyasının bir açıdan ‘sansür’ sayılabilecek bu tutumu yalnızca ‘etik’ bir sorun
olarak ele alınamaz; bu durumun bilinçli bir tercih sonucu, yani ‘politik’ bir
tercih olarak uygulandığı da akıllara gelmelidir.
Acaba, medyanın bu denli acı dolu bir saldırının ardından verdiği bütün
görüntülerde, Amerikalıların ‘her şeye karşın vakarlarından ve mağrur
duruşlarından bir şey yitirmediklerini’ gösterme kaygısı (ya da niyeti) yatıyor
olmasın? Acaba bu durum, kültürel bir boyutu da olan acı ifade etme
ritüellerinin yüksek boyutlusunun ‘ilkel’, ‘geri’, ‘zavallı’ insanlara mahsus
bir özellik olduğunu göstermek amacıyla kullanılıyor olmasın? ‘Kahraman
Amerikalılar’ ise, acılarını sükûnetle karşılar, ama ‘düşmana’ karşı acımasızca
misillemede bulunmaktan da geri kalmaz.
Hindistan’dan Pakistan’a, Türkiye’den Mısır’a, Afrika’dan Asya’ya varıncaya
kadar, CNN (Amerikan) gibi, AP (Amerikan) gibi, AFP (Fransa) gibi, Reuters
(İngiliz) gibi emperyalist haber ajanslarının yayınladığı görüntülerdeki duruma
dikkat edin. Tüm bu bölgelerden verilen haberlerin ortak bir noktası vardır:
buralardaki mitinglerde insanlar avazları çıktığı kadar bağırır halde
gösterilir, hepsi gürültücü ve kavgacıdır, çocuklar pislik içindedir, açlık
çekerler, kadınlar yerel giysileriyle ve mümkünse bir devenin yanında yüzleri
örtülü olarak oturur şekilde olmalıdırlar. Böylesi, genel olarak Batı’da mevcut
klişelerle örtüşür ve insanları rahatlatır. Rahatlayan insanlar ise, ‘satılacak’
bilgiyi veya malı almaya hazır hale gelir. Yani karşımızda birbirini sürekli
olarak besleyen bir süreç vardır.
Kısaca söyleyecek olursak, büyük medyada kesik kafa, kırık kol, ağlayan,
sızlayan, dövünen insanların gösterilmemesi, ne bu durumda insanlar
olmadığındandır, ne de bir puanlık reyting farkı için birbirlerini doğramaya
hazır medya sahiplerinin sözümona sorumluluk duygusundandır. Bunun tek bir
sebebi vardır ki, o da, aynen ikiz kulelerin yıkılışının sürekli olarak
gösterilmesine rağmen, Amerikan savaş aygıtının beyni Pentagon’a vurulan
darbenin üstü örtülü olarak geçiştirilmesindeki sebeple aynıdır: “Amerika
yıkılmaz!”, hele hele “parasını kaybeder” (finans merkezlerinin yıkılışı), ama
“silahlı gücünü kaybetmez” (yani Pentagon’a bir şey olmaz).
Yoksa, aynı “sorumluluk sahibi medya”, daha olayları kimin üstlendiği bile
belli olmadan, kâh orada kâh burada unutulmuş uçak kullanma kılavuzu, yanında da
ne gariptir ki bir Kuran buldu. Yıllar önce ölmüş insanları ‘işte teröristler’
diye ekrana çıkardı; bir o kadar insanı da daha henüz hiçbir şey belli olmadan
suçlu olarak ilan etmekten çekinmedi.
Amerika’nın dünyanın dört bir yanındaki ülkeleri tehdit edip durduğu bu
günlerde de, emperyalist metropollerdeki büyük medya, çoktan “önce vuralım,
sonra kanıt buluruz” anlamına gelen bir linç havasına girdi. Ölen masumlara
timsah gözyaşları dökerken, başka ülkelerde ölecek masumların ise niye ölmesi
gerektiği üzerine iğrenç bir ahlaksızlıkla sipariş yazılar döktürüyor bu
“sorumluluk sahibi” medya patronları.
Bilinmesi gereken şey, büyük sermaye sahiplerinin elindeki medya, eğer
bağımsız, yaptırımlara sahip bir kamu denetimi yok ise, -ki hiçbir kapitalist
ülkede yok bu uygulama- ancak devletlerin ve şirketlerin çıkarına uygun haberler
yayar. Basın yayın organlarının asli işlevi tarafsız bilgi toplayarak halkın
herhangi bir konuda fikir sahibi olmasını ve böylece kendi kaderini ilgilendiren
konuda kanaat oluşturmasını sağlamaktır. Yani, “haber kutsal, yorum hür”
olmalıdır. Yani, habere hiçbir ekleme veya çıkarma yapmamalıdır. Haber, olaylar
nasıl geliştiyse ancak o şekilde ve o kadarıyla verilmelidir.
Karşı karşıya kaldığımız bu “malumat teröristlerinin” yukarıdaki objektif
kriterlere ne kadar uygun davranıp davranmadıklarını herkes sorgulamalıdır.
Sorguma sonunda alacağımız cevaptan eminiz desek, şaşırtıcı gelir mi acaba?