Kitap Dizisi:5 |  Naci Koparan |
KEMAL TÜRKLER'İ ANIYORUZ

     22 Temmuz 1980 DİSK'in kurucusu, Genel Başkanı, Türkiye Maden-İş Sendikası'nın Genel Başkanı, sınıf ve kitle sendikacılığının ödünsüz savunucusu Kemal TÜRKLER'in kiralık faşistler tarafından katledildiği gün.
     Bu yıl onun katledilişinin 18. senesi. Onu yine mezarının başında eski sendikacı arkadaşları ve mücadelesine inanmış yoldaşları, dostları olarak anacağız.


     Kemal TÜRKLER'in öldürüldüğü günlerde ülkemizde yaygın grevlerin, yığınsal mitinglerin ve toplumsal muhalefetin zamanın Demirel iktidarını zorlayan boyutlara vardığını hatırlıyoruz. DİSK, demokratik kitle örgütleri, sol siyasi partiler o günkü iktidardan kurtulmanın yolunu işçi sınıfının fiili öncülüğünde emekçi katmanlarca verilecek bir mücadeleye bağlıyorlardı.
     Ama bu doğru tespite rağmen, gerek sorunları belirten gerekse çözümlerini öneren DİSK'e demokratik kitle örgütlerinin çoğu gereken desteği verememiş, DİSK'in çok istemesine rağmen ortak mücadele yöntemleri o gün de, daha önceleri olduğu gibi, istenilen düzeye yükseltilememiştir.
     İşte böylesi bir ortamda işci sınıfı ve sendikalar yiğit önderi Kemal TÜRKLER'i kaybetti. Sendikacılar olarak bizler bu sene yine onun mezarının başına giderek "seni unutmadık, mücadeleni devam ettiriyoruz" diye her yıl söylediğimiz şeylere yakın şeyler söyleyeceğiz.

Oysa gerçekten de öyle mi yapıyoruz?
     DİSK 1992'de yeniden mücadeleye başladığında DİSK'e geçmişten gelen öncülüğü açısından büyük umutlar bağlayan işçiler, emekçiler DİSK'e bağlı sendikalara yeniden üye olmak için yoğun mücadeleler verdiler, vermeye de devam ediyorlar.
     Ancak 1980'den sonra siyasette köklü değişiklikler olduğu gibi sendikal anlayışta da önemli değişiklikler oldu. Sınıf anlayışından uzaklaşan günümüz sendikacıları çağdaşlık adına birer uzlaşmacı kesildiler. Düzene bağımlı, her şeyi kapitalist düzen içinde çözümlemek için projeler üreten, geçmişini reddeden siyasetçiler gibi davranmaya başladılar.
     Oysa sınıf sendikacılığının temel anlayışlarından biri, bizi diğerlerinden farklı kılan nokta, "ücret sendikacılığı çözüm değil, sözleşmeler sömürüyü ortadan kaldıramaz ancak sınırlayabilir" anlayışımız idi.
     TÜRK-İŞ ve HAK-İŞ'e söyleyecek fazlaca sözümüz yok. Çünkü bu konfederasyonların kuruluş amaçları belli, yaptıkları da ortada iken genel olarak işçi sınıfı mücadelesine topyekün katılmalarını da beklemiyoruz. TÜRK-İŞ'e bağlı bazı sendikaların 1980 öncesine dayanan mücadele geleneğini sürdürdüğünü inkâr edemeyiz. Yine de tüm bunlar TÜRK-İŞ'i işçi sınıfından yana mücadeleye çekmeye yetmiyor, her zaman söylediğimiz gibi bu pek mümkün de görünmüyor.
     DİSK'e baktığımızda mevcut yönetimin bu sorunları aşma çabaları ve yeniden sınıfa yönelme politikaları söylemden öteye gitmiyor, gidemiyor. Bir önceki yazımda DİSK'in 9 günlük ANKARA YÜRÜYÜŞÜ'nü eylemliliğin yükseltilmesi açısından olumlu bulmuş, DİSK'i bu taleplerin kazanılmasında takipçi olmaya çağırmış, bu tür eylemleri daha üst eylemliliklere taşıması gereğini vurgulamıştım.
     1 MAYIS öncesinde 30 NİSAN günü de dahil olmak üzere hergün TV'ye çıkan veya telefonla katılan sayın Rıdvan Budak, bir bürokratın görevden alınmasından tutun da, siyasi partilerin kendi partilerinde demokrasiyi işletip işletmedikleri konusuna kadar her konuda görüş belirtmesine karşın ertesi günkü 1 MAYIS'a işçi ve emekçileri çağırmayı nedense bir türlü düşünememiştir. Tabii bununla sayın Rıdvan Budak'ın bu konularda görüş belirtmesine değil, 1 Mayıs'a ilişkin görüş belirtmekten ve DİSK başkanı olarak üzerine vazife olan çağrıyı ve çalışmayı yapmaktan kaçınmasına karşı çıkıyoruz.
     Yine 1 MAYIS günü 4 Konfederasyon başkanının birer konuşma yapmasına rağmen mitingin 13:45'te bitirilmesine de karşı çıkıyoruz.
     Oysa 36 emekçiyi kaybettiğimiz 1 MAYIS 1977'de tek konuşmacı olan Kemal TÜRKLER kürsüye yaklaşık 18:45'te çıkmıştı. 1976'da, 1977'de, 1978'de, 1979'da katılanların tümü alana girmeden DİSK başkanı kürsüye çıkıp konuşmamıştır.
     Çünkü 1 MAYIS günü alana gelen herkes, her siyasi örgüt bizim gibi düşünsün düşünmesin DİSK'in güvencesi altında alana girer ve yine bu güvence altında alandan ayırılır. Tüm 1 MAYIS'larda ve DİSK'in örgütlediği mitinglerde güvenliği her zaman DİSK'in kendisi demokratik kitle örgütleri ile birlikte almıştır.
     Televizyonda "halkın siyasilere güveni yok, Parti liderlerine güveni yok" diyen sayın Rıdvan Budak acaba üyelerinin ve çokça söylediği emekten yana olan solcuların DİSK'li yöneticilere olması gereken güvenini bu tavırlarıyla nasıl sağlayacaktır?
     Tüm bu olumsuzluklara rağmen ne pahasına olursa olsun SINIF ve KİTLE SENDİKACILIĞI'na olan inancımızı hiçbir zaman kaybetmeden ve ödün vermeden bu sene yine içimiz buruk, dünümüzden onur duyarak, bugünümüze sahip çıkarak Kemal Türkler'in mezarının başına geleceğiz. Onun bizlere gösterdiği değerlerin hayat bulması için inatla çalışacağız, mücadele edeceğiz.
     Hiç unutmayalım ki işçiler ve tüm emeğiyle geçinenler kendi sınıf partileri etrafında yoğunlaşmadan bırakın sosyalizmi kurup sömürüden kurtulmayı; ne demokrasiyi kurma, ne çağdaş devleti umma, ne de yarınına umutla bakabilme şansına sahip olamazlar.
SENİ UNUTMADIK KEMAL TÜRKLER!
MÜCADELE GELENEĞİNİ YAŞATACAĞIZ!
 
Yazarın Diğer Yazıları
 Barışı Kazanmak İçin Savaşmak Gerekir
 DİSK YÜRÜYÜŞÜ
 KEMAL TÜRKLER'İ ANIYORUZ
 BAĞIMSIZ SINIF HAREKETİNDE KİLOMETRE TAŞLARI VE DİSK'İN YERİ